Facebook
Twitter
Hiç söze gerek yok. Yapayalnız konuştuğum bir yayın oldu.
Yalnız olmamdan dolayı oldukça sıkıcıydı. Bildiğiniz üzere henüz telefon bağlantısı felan da mümkün değil, ama yine de sonuna kadar gittim işte.

İşin kötüsü, bu öğlen maç yaptık ve buna benzer şeyler sebebiyle fazlasıyla yoruldum. Yorgun argın anca böyle bir yayın yapabiliyorum. Henüz dinlemedim, uyumayı planlıyorum.

hadi eyvallah.
İkinci bir plana kadar yayın günüm ve saatim belirlendi.

Salı ve Çarşamba günleri saat 18:00 ile 20:00 arasında yayın yapacağım. Yani 18:00'da mikrofonumu açıp 20:00'da kapatacağım.

İlk resmi yayınım ise önümüzdeki hafta (26 Şubat 2013 Salı) canlı ve heyecanlı olacak. Öeeh o nasıl espri be! Kendimden soğudum. Ama hakkaten heyecanlı olacak.

Hadi görüşürüz. Esen kalın.
Okuldan çoğu arkadaşım gerçek adımı bilmez. Hemen herkes "Profesör" yada kısaca "Prof" şeklinde hitap eder, arada bir iki tane "Pro" diye hitap eden var.

Tüm bunların meydana gelişi ise şu şekilde oldu, üniversiteye başlamışız ilk haftalarda yeni yeni insanlarla tanışıyoruz felan. Aynı sınıftan 6-7 arkadaş muhabbet ederken şu an hatırlayamadığım ama üzerine üç beş kelam konuşmaktan hoşlandığım bir konu açıldı.

Başladım konuşmaya, o öyle olduğundan, şu böyle olmuş, akabinde de şöyle olmuş bıdı bıdı bıdı.... anlatırken, bir an arkadaşların yüzünde bir bilirkişiyi dinlermiş gibi (biraz da sıkılgan) bir ifade vardı. Sonra ben konuşmamı hızlandırıp noktayı koyunca biraz alaycı biraz da yüceltici bir manayla o arkadaş grubundan biri "Profesör" diye hitap etmeye başladı, sonra diğeri, ötekiler ve tüm sınıf...

Şimdi hocalar dışında herkes "Prof" diye hitap ediyor, hoşuma gitmiyor değil.

Peki "Profesörün sırrı" nedir? ne değildir?

24 Aralık 2012 tarihinde yayınladığım blog yazımda izah etmişim,
Bugün sabahın 7sinde otobüs beklerken, yakında yapmayı planladığım radyo programına isim düşünüyordum.
Dünyaca ünlü marka ve sloganları gözümün önüne getirip ne kadar yaratıcı olduklarını sorguladım kendimce, belki içliğinde (kışın vazgeçilmez iç giyimi) etkisiyle Victoria's Secret markasını sorgulamaya başladım.
Victoria diye biri diyor ki "bir sırrım var!" ve markanın adını da "Victoria'nın sırrı" yapıyorlar.
iş bu sırra sahip olan bedia adında bir türk olsaydı ne kadar komik bir marka gelişirdi diye düşünüp otobüs gelinceye kadar içten içe güldüm. Evet. Psikolojik desteğe ihtiyacım var.
Bedia’nın sırrı esprim müstakbel radyo programıma isim fikri ilhamı verdi. Galiba programımın adı "Profesörün sırrı" olacak.
"Profesör" derken şimdi beni ukalalık anıtı olarak algılama kardeşim, okuldan arkadaşlar biraz alaycı biraz yüceltici manayla bana "Profesör" diye hitap ediyorlar. Ben de şu yaşıma kadar lakap sahibi olmamışlığın verdiği açlıkla bu yakıştırmayı hemen sahiplendim. (müstakbel) Radyo programım için de şaheser bir fikirmiş gibi geliyor.
safagayret.com/b/bedianin-sirri
Bugün sabahtan beri "Dünya Radyo Günü" ile ilgli internette haberlere rastlıyorum. Unesco tarafından ilan edilen bu gün ilk defa 13 Şubat 2012'de kutlanmış. Sosyal medyada yanlış anlaşılmalar ve yanlış kutlamalara da sebep olmuş.

Her neyse ben de Radyo kuruluşlarının Radyo Gününü kutlar, başarılarının devamını dilerim.
Prova yayın kayıtlarımdan bir kaç kesiti bir araya getirerek fragmanvari bir şey yapmaya çalıştım meraklısına,
indirmek için tıklayın.
Üniversitemizin 2. dönemiyle birlikte radyomuz (KSU Radyo) resmen açılacak. Ben de yayına resmen ve hukuken bu tarihlerde başlayacağım. Yani haftaya olmazsa (hani yayıncılar ve yöneticiler arası toplantılar felan düzenlenecek diye) sonraki hafta resmen ve hukuken yayına başlarım. Mikrofonumu açarım. Meraklıysanız takipte kalmanızda fayda var.

Takip etmek ve görüş bildirmek için sen sayın dinleyene bir çok kapı araladım. İletişim bilgilerim herkese açık. Takip etmen için ise e-posta rss aboneliği felan düşünebilirsin. Hem yayın kayıtlarını da buradan paylaşacağım sonra.

Ulan şaka maka ben epey kaptırdım kendimi, beklentilerim çıkmaz da tökezlersem çok üzülmem inşallah. Kayıplar limanından çok uzaklaşmamak gerek, ayaklarım yerden kesilmesin sonra çok üzülüyorum, duygusalım biliyor musun sayın dinleyen. İki kelam duyuru niteliğinde yazı yazacaktım yine uzattım anasını satim. Tamam hadi eyvallah. (Takipte kalırsanız) görüşürüz...
Ömer AKKÖK ve Burak kardeşimin konuk olduğu (prova) radyo yayınımda Ömer'e Kahraman TAZEOĞLU'nun "Acım mı geçmedi, alıştım sadece" şeysini okuttuk. Ömer okurken Burak'la ben arkada çok eğlendik. Size acıya ortak olmak kaldı. Katlanabilecekler için ahanda o dakikalar

Öncesiyle sonrasıyla tüm yayını dinlemek istiyorum diyorsan o dakikalar da burada sayın dinleyen
Efenim marş felan deyince aklınızda ilginç şeyler canlanmasın. Radyo yayınım içerisinde o gün ki konuğuma marşımı okumasını teklif ediyorum, kabul ederse okuyor, kabul etmezse ısrar yok. İşbu radyo istasyonumuzun bir öğrenci emeği olmasından ötürü öğrencileri düşünmeye sevk eden sürreal bir Ülkü TAMER şiirini marş olarak seçtim. Marş tam olarak aşağıdaki gibi.

Konuşma

-aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
                                            Ülkü TAMER
Haluk BİLGİNER, Güneşin oğlu filminde Konuşma adlı şiiri okuyor, tam da marş gibi!
M. Burak kardeşimle konudan konuya konuştuk durduk. Yayını kaydetmeye 20-30 dk sonra başladık bu yüzden yayının açılışı kayıtta yok. Düğmeye basmayı unutmuşum.
Sefa SAYAR üstadımla belli bir konu üzerinde durmadan konuştuk.
Profesör yalnız ve sırlarını açıklıyor.
Ömer AKKÖK ve M. Burak ÖZŞAHİN kardeşlerimin konuk olduğu radyo programım.
Erdoğan Akyürek (adanalı) ve ben
 Yayınıma çok değerli kardeşlerim, üstadlarım Abdullah BİÇİCİ, Erdoğan AKYÜREK ve Burak konuk oldu. Belli bir konu üzerinde durmadık ağzımıza geleni konuştuk. Önceki yayın kaydım gibi bu da prova niteliğinde bir kayıt. Beklentiyi yüksek tutmamak gerek. Üstelik bu kaydı henüz dinleme fırsatı bulamadım. Yüklüyorum bakalım hayırlısı.
Çok değerli kardeşim, üstadım Sefa SAYAR ile internet ve sosyal medya üzerine konuşmaya çalıştık. Prova niteliğinde bir yayın olsa da heyecanımız milyorlarca kilometre öteden anlaşılabilir gibi.
Profesörün sırrı adlı radyo programım için yayın kayıtlarını, fotoğrafları, videoları, skeçleri ve tüm gelişmeleri duyurmak için bir blog oluşturma kararı aldım.

Niye blogspot?

Blogspot'la içerik yayını yapıyor olmamım sebebi, Wordpress'in ücretsiz sürümünün iframe html işaretleyicisini kullanamama sorunu. Elimde Wordpress'in tam sürümünü upload edebileceğim hostta kalmadı. Blogspot bu tür bir iş için çok ideal.

Buradan ne paylaşacaksın?

Yukarda da belirttiğim gibi ekseriyetle mp3 formatında yayın kayıtları, yayın esnasında yada yayın ekibiyle ilgili görmeniz gerektiğini düşündüğüm fotoğraflar, videolar. Yaparsak kısa filmler, skeçler ve en önemlisi Profesör'ün yayınıyla ilgili gelişmeler.

Profesörün özel hayatı ne olacak?

Özel hayatım burda olmayacak hayatım. Özel hayatım Safa'nın not defterinde zaten yayında.

Profesörün sırrı nedir ki?

Profesörün sırrı, KSU Radyo'da yayınlanan Safa Gayret'in yaptığı Allah'a emanet radyo programı. Tema olarak güldürmeyi amaçlıyor ama akıbeti ne olur bilemiyoruz bekleyip göreceğiz.

Çok merak uyandırdıysa ahanda yayının 1 dakika 20 saniyelik fragmanı